Bazı Küçük Değişiklikler Kilo Vermemizi Sağlıyor (:

Üniversitede temel pazarlama dersleri alırken, yapılan bazı araştırmaların akademik makalelerini okurduk, bir deneyde tabak büyüklüğünün kilo vermeye etkisinden bahsediliyordu... Kısacası pazarlamanın da çok yararlandığı "algıda seçicilik" konsepti kilo vermede de işe yarıyor.

Malesef son dönemlerin icadı photoshop, incecik mankenleri bile iğne ipliğe çevirip "artık güzellik bu" diye önümüze sunuyor, biz de günde 2 öğün yemek yedik diye pskolojisi bozulan ya anoreksik yada obeziteye yönelen toplumlar haline dönüşüyoruz.

Ancak tüm bu hengamenin içinde bence doğru mesajları verebilen ve alabilen insanların yarattığı güzel bir trend oluştu: sağlıklı beslenme. Bir çok diyet ve sağlıklı beslenme uzmanı, bir çok hayat kurtarıcı açıklama ve yöntemle bir çoğumuzu sağlıklı pskolojilere yönlendirebildiler. Bunlardan takip etmeyi en çok sevdiklerim: mind & body health konseptini hayatının eksenine oturabilmiş Osman Müftüoğlu ve Selahattin Dönmez.

Osman Müftüoğlu'nu, Hürriyet gazetesi eklerinden, Selahattin Dönmez'i ise katıldığı programlardaki çook doğru minik düzeltmeleri sayesinde sağlığına kavuşturduğu hastalarından dolayı biliyorum.

Neyse yazmak istediğim konuyla ilgili takip ettiğim ve sevdiğim kişileri bir kenara bırakacak olursak, internette konuya ilişkin bir yazıya rastladım, fotoğraflarını ve kısaca anlatmak istediklerini paylaşıyorum aşağıda...

Mavi renk açık olan iştahınızı baskılıyor, dolayısıyla daha az yemek istiyormuşuz. Mc Donald's renklerinin kırmızı ve sarı olması da, pskolojik açlığımızı tetiklemesinden ileri geliyormuş.

Kahvaltı atlanmaması, ve yumurta tüketilmesi önerilen bir öğünmüş. Tok tutması ve karbonhidratlı zararlı gıdalara yönelmemizi engellemesi açısından...

Tabağımızı dolu görmek, iştahımızı dizginliyormuş, dolayısıyla porsiyon 1 kişilik kalmak kaydıyla kullandığımız tabağı küçültmemiz yada çatalımızı büyük tutmamız amaçlanan algıyı yaratıyormuş (:

Hepimizin çok keyif aldığı bir gerçek, televizyon yada bilgisayar başında yemek yemek... Ama yedikçe yememize sebep oluyor How I Met Your Mother'lar, Game of Thrones'lar (!)

İleri gelenler diyorlar ki, yerken geleceği düşünün. Bu yediğiniz size ileride bir keşke ile geri dönecekse, yemeyin tabi ki!

Ketçap, mayonez, hardal gibi hazır soslar çok zararlı. Baharatlara alışmaya çalışmak hem sağlıklı hem de daha lezzetli yemekler yememizi sağlıyor.

İçeceklerinizde kullandığınız şeker miktarını, sadece yarıya indirseniz bile günler içerisinde ciddi bir fark yaratmış oluyorsunuz. Elimizin ayarını bilmek ve işe birazcık kısarak başlamak bile bizi sağlıklı bir zayıflığa itiyor.

Diyet yapmak kesmek değil eklemektir diyor okuduğum yazıda. Meyve ve sebzeyi abartmadan hayatımıza sokmak, hem tokluk hissi yaratıyor hem de vitamin depolarımızı dolduruyor.

Haftasonları, işe ara verdiğimiz gibi beslenme düzenimize de ara verdiğimiz ve "sapıttığımız" rutinler. Ancak unutmamak gerekiyor ki bir ayda 4 haftasonu yani 8 haftasonu günü var. (: Bir ayda kötü beslenmek için çok fazla gün demek oluyor bu da.

Stres korkunç bir hormon! Kortizol denilen stres hormonu, vücutta salgılandığında: karın, kalça ve bilimum bölgelerde varolan yağlara yapışıp, oradaki yağ kütlesini artırmaya programlanmış. Stres hormonu seviyemizi düşürmek için, gün içinde kendimize bir mantra belirleyip 10 dakikamızı "kendimize" ayırmak bu sorunu çözüyor. Ne yani 24 saat içinde kendimize ayırdığımız bir 10 dakikamız bile mi yok? ( Benim mantram her gün değişen bir aktivite, bazen müzik dinleyerek Pinterest'te takılmak, bazen bir şeyler okumak - sadece ilgi alanlarıma yönelik - ... gibi gibi )

Açken, vücudunuzun sizden ne istediğini dinleyin diyor yazıda. Hamurişlerine yönelmeye eğilimliyseniz örneğin, enerjisiz kalmışsınız, ancak hamurişi yerine size enerji verecek ve vücudunuza "kötü karbonhidrat" yüklemesi yapmayacak kepekli sandviçlere yönelmek akıllıca olabilir. Yada çikolata yemeden önce biraz meyve yiyerek tatlı krizini gidermeye çalışmak gibi (?)

Bu biyolojik gerçeği öğrenmiş olmak, bazen beni de abartılı yeme durumlarından kurtarabiliyor.Dilimiz belirli bir miktardan sonra aynı tadı algılamamaya başlıyor. Tıpkı, aynı kokuyu bir süre sonra duymamamız gibi. Yani bir koca dilim pastanın aslında ilk iki - üç çatalından o ayılıp bayıldığımız tadı alıyoruz aslında. Gerisi boş, sadece kalori - yağ - selülit (:

O an bunu düşünebilecek kadar tatlı krizinde değilseniz, ikinci çataldan sonra bu gerçeği hatırlamak bazen çok işe yarayabilir!!

Masada servis yapmak yerine servis yapılmış tabakları masaya getirmek, yemek gözünüzün önünde olmadığı ekstra istek uyandırmıyor.

Önden salata yada çorba almak, %20 daha küçük bir porsiyonla yemek konusunu kapatıyor.

Bir paket M&Ms yerine bir kaç parça bitter çikolata, diyet esnasında çikolatadan vazgeçmemizi önlüyor, üstelik de ortalama 140 kaloriden kaçınmış oluyoruz. Bu bir alışkanlık meselesi, zamanla bir parça bitter çikolata, bir tablet Milka'nın yerini alabiliyor...

Ne kadar çok çiğnersek, ağzımındaki miktardan o kadar çok tat alıyoruz. Hızlı yerken, 10 ısırıkta aldığımız tadı, çok çiğnerek 5 ısırıkta alıp, porsiyonlarımızı küçültebiliyoruz aslında.

Gerçekten kilo vermeye ihtiyacınız varsa, sağlık yada ciddi estetik kaygılardan ötürü ( 3-5 kilodan fazlasından bahsediyorsak ) asıl kilo verme sebebinize odaklanın. Yiyemediğiniz bir dilim pasta değil, iki ay sonra giymeye başlayacağınız elbiseler motivasyonunuz olsun.

Benden de kendi kendime üretip uyguladığım ve gerçekten yemek sonrası gereksiz tatlı isteklerimi baskılayan bir öneri: yemek yedikten sonra dişlerinizi fırçalayın. (: 

Ağzınızdaki tazelikten sonra, yemeye devam etmek istemiyorsunuz.