Sunday, March 2, 2014

Neskafeli Kek Yaptım Ben

Ailemin kadınları başta olmak üzere mutfakta yetenekli bir sosyal çevreye sahip olmaktan çok dertliyim. Çünkü ben mutfağa ilgisiz büyüdüm. Hala da ilgisiz olduğum söylenebilir. Rekabet de çok büyük olunca pazara huç girmek istemiyorum ((: ama bugün bir şey oldu.

Kahvaltı yapıyorum, bir Tv programında Ajda Pekkan var, on parmağında on marifet. Şarki söyledi, resim yaptı, poğaça yaptı, köpeklerine baktı vs vs ve kafîn bunları yaparken güzelliğinden de hiç ödün vermedi. Çok takdir ediyorum, seviyorum, beni de özendirdi gittim bir güzel giyindim (!) Saçımı makyajımı tamamladım mutfağa girdim, akşam davetli olduğum yere dışarıdan tatlı götürmemek için kendim kek yaptııımmm! ((; 

Tabi yanına vazgeçilmezim Cremeria Milano dondurmalarını döşeyeceğim, açık ara en sevdiğim tatlı dondurma, o da olmazsa olmaz Milano'lu Cremeria ((; 

Şimdi gelelim kekime: kek bildiğimiz kek:
3 yumurta, 1 su bardağı şeker, 3,5 bardak un, kabartma tozu, vanilya birer paket, 3/4 su bardağı mısırözü yağı (Karatay duymasın) çırptım çırptım karıştırdım... Zaten kek tarifini unutsak da olur Nil Karaibrahimgil'in şarkısından aklıma geliyor benim hep :P

Asıl iş bu kekin kahvesinde, bir su bardağı süte çok yoğun nescafe ekleyip yavaş yavaş harca yedirmek önemli. Kek şu rengi alıyor:


Sonra kek harcını yuvarlak bir kek kalıbında 170 derece fırına vermek yeterli.

Kek pişerken ki bu 45 dakikayı rahatlıkla buluyor, sosu hazırlamak lazım.

Şimdi çok güleceksiniz ama, ben keki hazırlarken puzzle'ın en önemli parçasını eklemeyi unuttum tezgahta durmasına rağmen...

KAKAOOOOOOO!!!! 

Tabiki kakao'yu çaktırmadan sosa koyayım bari dedim ve bir sos uydurdum:

Yarim su bardağı pudra şekeri ( çok fena pufluyor her yerime döküldü )
Bir kaşık nescafe ve bir bardak süte, yarım paket KAKAO koydum! (: HAHA napalım koydum eksik kalmıştı.


Sosun bu yoğunlukta olması gerekiyor sakın pişirmeyin!


Koku ve tat süper doktor ötkerin çikolata sosu olmasa da olur.

Neyse, annem kek 40 dakkada olur dedi üstünün kabarmasına bakmam gerekiyormuş, içine bıçak batırıp vıcık vıcıksa daha pişirmem gerekiyormuş gibi bilgiler verdi ama benim kekcim 60 dakkada pişti. (: ve işte fırından böyle içi pufidik dışı kıtırık çıktı...


Zaten piştiğini de kokusundan anlıyorsunuz kahve ve taze kek kokuyor buram buram (: mutfakta sürdüğüm ojenin kokusunu bile bastırdı!

Sonra hazırladığım sosu, kekin üzerinde minik kesikler açarak yedirdim:


Ellerime sağlık kimse beğenmezse de ben yerim dedim, kapağını kapattım. Kek o kadar sıcak ve pufidik ki, kapağını buharladı. Kahveli kekin yanına, muzlu; hindistancevizli, yada parça çikolatalı naneli bir top cremeria milano dondurması tavsiye ediyorum. Şahsen ben bu üçünü de misafirliğe götürüp mideleri fethetmeyi planlıyorum!

Afiyet olsun ;))




Saturday, February 15, 2014

Uludağ'da Kar Var mı?

Var. Olmaz mı kar da var, tipi de var, sis de var, tüm pistlere geçiş de var...

Uludağ'a dünkü yolculuğum da bilimum karikatür dergileriyle geçti söylemeden edemem (: 


Yolda gelirken Uludağ live'a da bakmayı ihmal ettiğimden nasıl bir kar kalınlığı/ buzlanma/ sis/ güneş kombinasyonlarıyla karşılaşacağımı bilmiyordum. Size de cehaletin Uludağ live'ı Uludağ'a geldikten sonra öğrenmiş olmanın ve burada hangi aşamalardan geçtiğimin fotoğraflarla fotoroman'ını aktarıyorum ((: 

Öncelikle, havanın yumuşak olacağını, İstanbul'da bile 17'leri gördükten sonra burda da tatlı bir kar yağışı olacağını düşündüm. ( Hadi Uludağ live'ı bilmiyorsun, Bursa'lı tanıdıklarını dinlemedin, Bünyamin'e -Sürmeli- twitterdan, HKA App'ten havayı sormadın, aylardan Şubat olduğunu da mı göz önünde bulundurmazsın? ) Yapıyorum bunları, yılbaşında da Roma'ya yazlık gömlek bluzlarla, ince eteklerle gidip tüm geziyi bir termal taytla geçirmiştim... 

Neyse, ilk 1. Bölge'ye ayak basışımdaki manzara:


Hava yumuşak, İdil'le rimellerimizi sürdük, saçlarımızı açtık, kayakları aldık, mutluyuz.  (Anne babayı dinlemiyoruz bu arada, bir bere bir eldiveniz. )

Hahaha şimdi hatırladım. Odadan çıkarken annemle termal çorap giymemenin kavgasını yapıp yenilmiştim. 
( thank god )

Ama ilk fotoğraflara bakınca hak veriyorum hala kendime... Berem kafamda saçlarımda da minik minik karlar pıtır pıtır kayarım edalarında fotoğraf çekiyorum. Annemin yeni rujunu tırtıklıyorum. ( Doğal ama bakımlı kayan kız modeline oynuyorum hala. )




İdil'de magazin görmüş gibi "ay çekme" edalarında, Urbanears'ını, küçük Nike sırt çantasını takmış takılıyor. "Çantayla kaymak 'in' olduğu için rahat etsin diye mont giymeme kavgası veriyordu o da otelde annemle. ( Şu an gülüyorum! )






Neyse işte biz böyle rujlar rimeller babam önde biz anne ördek ve mavi montlu yavruları olarak arkada... Annem kokoş iki resim çeksek hemen 'duck lip' pozuna talip tatlı tatlı takılıyoruz. Geldik piste skipass almaya. 16'sında dönüyoruz diye de 1,5 günlük iyidir dedi Don Emiroğlu.

Kayıyoruz slalomlar, yamaçlar, dağ tepeler, T-barlar, kulağında Spotify, ritme göre takılıyoruz her yer bembeyaz hava hafif esintili derken...



Bu arada biri beni düşürdü, ben de kendi kendime yerde "bu acemilere de ayrı yer yapsınlar artık" diye her zamanki gibi söylenirken kendimi fotoğraf çekerken buldum. - bu aralar blog'uma bunu da yazıyım diye diye Blogger fotoğrafçısı olsum. Şikayetçi misiniz benle gezenler? Çaktırmam bi daha ((: -

Sonra bir iki derken hadi dedik Cennet'e gidelim. 

Rüya gibi bembeyaz, o ağaçların üstü kremalı pasta gibi, tam aile tıkır tıkır dağ ayaklarımızın altında tepeye... Diyemiyorum. Çünkü o telesiyej mi ne aletten ÇOK KORKUYORUM! Tepelerden yükseklerden kaymaya, hıza, yarışa her şeye tamamım ama iki milim tel üzerinde minicik bir bağlantıyla dağdan 10 metre yukarda ilerleyen küçücük bir kutuya 4 kişinin binmesi beni bitiriyor. Hayır bir de bazen yavaşlıyor, duruyor. Birileri geyik olsun diye çığlık kıyamet, ben de gerçekten çığlık atıyorum. Tabi arada kaynıyor. ((: 


O yüzden dağın öbür tarafındaki iki kişilikleri tercih ediyorum, yine cennet pistine bağlanıyor hem de Kervansaray Kafenin oradan. 

Ancak biz zirveyi zorladıkça hava koşulları da bizi öyle bir zorladı ki, nerede kaldı İstanbul'da 17 derece diyen kız... 

Gözümdeki rimel, dudağımdaki ruj, saçım, berem, atkım heeepsi birbirine karıştı önümü göreyim düşmeden aşağı ineyim diye gözümü kısmaktan 3 er tane kazayağım çıktı. O nasıl tipi ne sis nasıl soğuk. Baya karlar yüzümüzü kesti rüzgarla birleşince. Otel odasında bıraktığımız kar gözlükleri, evde kalan kar maskeleri içimizi sızlatsa da soluğu gözlükçü maskeci kar ayakkabıcı bir mağazada aldık... 

Şimdi yazının başındaki fotoğrafları hatırlayın. Bir de before'a aftee niteliğindeki şu fotoğraflara...



Hangi ruj?


Hangi rimel?


Yves Rocher, bana kazık attın. ( Daha doğrusu anneme. )

Hal böyleyken Beceren Kafe'ye gidildi tabi. Benim klasiğim hamburger. Babamınki iki hamburger (: porsiyinlarda kadın erkek bu şekilde fark ediyor Beceren Kafe porsiyon boyutlarında gitmeyen/ bilmeyen/ gitmeyi düşünenlere...




Ama haksızlık etmiyim yemek sonrası hava düzeldi. Sis gözlükleri işe yaradı, maskeler de koruyor. Ama telesiyejlerde popo ve buzlu oturma kısımları biraz hüzünlü bir ikili. 

Uludağ buz gibi.
Sisli.
Rüzgarlı.
Güneşsiz.
Karlı.
7 yaşında eli belinde kar sapanı yapan çocuklarla dolu. 

Ama kayak kayaktır. (: 

İyi eğlenceleeer!






Wednesday, February 5, 2014

Bir Daha Denize Girmem Ben! / No More Swimming In The Sea!

Sabah sabah aşağıda paylaşacağım görüntülere rastladım. Hiç olacak şey değil, benim gibi deniz sever bir insana bu yapılmaz. Oysaki ellerim buruşana, dudaklarım morarana kadar denizden çıkmayan dünyadaki en yaz kızı insan benim :(

Ama bu aşağıdaki "yaratıklar"la aynı denizi paylaşamam, KORKARIM! 

Zaten denizde su ve kum dışındaki her şeyden korkuyorum, ayağıma yosun falan dolansa hemen orda kendimi bırakıveririm. Bir de yüzdüğüm su da bu şeylerden mi olacak? :(( Bir hayvan sahibi ve hayvan sever olarak bunu kaldıramadım ben!

Çok mutsuzum, bu yaratıkları yaz gelene kadar hafızamdan silmeyi planlıyorum. Ama olur da silemezsem, siz de benimle aynı duyguları paylaşın, sizin de hafızanıza kazınsın diye paylaşıyorum. 
( Evet kıskanç ve kötüyüm. ) :P

:( - ): - :( - ):

I'll be  quick. I saw "creatures" who live in the sea, on the Internet this morning. I am devistated. I feel awful, I'll never even swim again. However I used to swim until my hands wrinkle and my lips bruise but now everything has changed. I'm just hoping to forget about these creatures and that they exist at the same water that I swim somehow!!

You should check them out, as I did, cos I don't want to feel lonely about this, that I feel awful to be exposed to them :( Pff I'm a bit ashamed as a pet owner and an animal lover.

Sad girl.


Blobfish. ( Ugly :(( )




Öldürmek için yaratılmış!! Siz bunu görseniz korkmaz mısınız yani?
It feels like it's created to KILL! Won't you be gone mad if you met this?




Blobfish'lerden başka bir çeşit. İnsan yüzü gibi.
Another type of blobfish. Like a face.



Sanki yeni zaman savaş oyunlarında çizilmiş gibi. Dişleri, gözleri, desenleri... :(
It feels like an animated war game character. Teeth, eyes, patterns... :(




Çok sanal desenleri var, hiç gerçek gibi değil bu da!
Virtual patterns, doesn't look real.



Köpekbalığı özentisi gibi bir şey.
Shark wannabe. Hope never to see you anytime. :(




:((( Scary scary scary :(((




Bunun da üzerinde o kadar çok desen, pütürcük, pıtırcık, çıkıntı var ki bakamıyorum!
This one has a lot of knob, grits, spots and stuff on it that I can't look at it!

Güzel Günler.
Have a Nice Day.

Bye. :P